2008-11-29

Kış Hastalıkları

Grip ile soğuk algınlığı aynı mı?
Halkımız, griple soğuk algınlığını genelde karıştırır. Halbuki bir insanın sık sık hasta olması gibi bir şey söz konusu değil. Ancak grip virüsünü aldığı zaman grip olabilir. Grip oluyorum diyen ya alerjik nezledir veya soğuk algınlığı virüslerinin yol açtığı bir üst solunum yolu enfeksiyonu vardır.

soğuk algınlığı ile gribin arasındaki farklar?

İkisinin de yerleştiği yer solunum yolları, özellikle de üst solunum yolları. Soğuk algınlığı daha çok burun ve genizde yerleşiyor. Grip ise daha aşağılara, bronşlara ve akciğere inebiliyor.


Belirtileri farklı mı?
Soğuk algınlığı ya da diğer adıyla nezle, burun tıkanıklığı, hapşırma ve burun akıntısı yapıyor. Gripte ise burunla ilgili belirtiler daha geri planda. Soğuk algınlığı ile gribin arasındaki temel fark, hastalığa yol açan virüslerin farklı olması. Grip virüsü Influenza'nın üç tipi var: A, B ve C. Ama bunların da kendi içlerinde üzerlerindeki antijenlerine göre farklı alt grupları var. Salgınlara neden olan ve bulaşıcı özelliği daha fazla olan A tipi virüs.

Neden her yıl grip oluyoruz?
Grip virüslerinin en önemli özelliği, antijenik yapılarının devamlı değişmesi. Bu değişiklik nedeniyle kişi daha önce enfeksiyon geçirmiş olsa dahi vücut yeni virüsü tanımıyor. Buna karşın, soğuk algınlığı ya da nezleye neden olan 250 kadar virüs var.

İki hastalığın gelişim evrelerinde ne gibi değişiklikler var?
Soğuk algınlığı, hafif bir hastalık. Kişinin genel durumunu çok bozmuyor. Ateş çoğu zaman çok hafif görülüyor. Halsizlik ve kırgınlık oluyor. Bir haftada iyileşiyorsunuz. Fakat gribin başlangıcı çok ani ve 39'u geçen yüksek ateş görünüyor. Ateş ilk 24 saat içinde hızla yükselir, 38-41 derece arasında iki-üç gün seyreder ve sonra düşmeye başlar. Bazı hastalarda gözlerde kızarma, yanma, ışığa hassasiyet bulunur. Birkaç gün sonra da kuru öksürük, göğüs ağrısı gibi şikâyetler de ortaya çıkar. Halk arasında grip için 'paçavra hastalığı' denir. Bu hastalık, oldukça fazla baş ve eklem ağrısı yapan ve halsiz düşüren bir hastalık.
Hangi dönemde sıklaşır?
Kuzey yarımkürede genellikle aralık ayında ya da yılbaşında salgınlar olur. Nezle ise değişken havalarda çok sık görünür. Okullar açılınca hastalıkların bulaşması daha da kolaylaşıyor.

GRİP
Sıklıkla karşılaşılan solunum enfeksiyonları arasında birinci sırayı “grip” alıyor. Prof. Dr. Şehitoğlu, basit virüslerle meydana gelen grip hastalığının yaklaşık 1 hafta veya 10 gün kadar sürdüğünü ifade ediyor. Özellikle sinema, tiyatro, huzurevi, kışlalarda, sigaranın kapalı ortamda çok içildiği yerlerde hastalığa yakalanma olasılığı daha fazla ortaya çıkıyor.

Belirtileri: Grip hastalığı, sıklıkla burunda kuruma, yanma, genizde yanma, kaşıntı hissi, burunda tıkanıklığın yanı sıra, önce beyaz, şeffaf daha sonra da giderek koyulaşan burun akıntısı ile kendini gösteriyor. Hafif olmak üzere ateş de görülüyor. Hastada genel vücut kırgınlığı oluyor. Ayrıca gribe yakalanan kişi ağır kilolar kaldırmış gibi eklem ve adalelerinde yorgunluk hissi, burundan ve genizden gelen akıntıya bağlı öksürük, balgam çıkarma hissi ve problem devam ederse baş ağrısı ile karşı karşıya kalıyor.

GRİPTEN KORUNMAK İÇİN
Gripten korunmak için öncelikle aşlıların, kronik hastalığı bulunanların ve çocukların aşılanması gerekiyor. Bunun yanında alınması gereken önlemler ise şöyle: Toplu çalışma ortamlarında havalandırma düzenli yapılmalı, sigara içilmesine izin verilmemeli, hasta kişiler erkenden uyarılarak ortamdan uzaklaştırılmalı ve tedavileri sağlanmalı.


FARENJİT

Kış aylarında en sık karşılaştığımız hastalıklar arasında yer alan “farenjit”, boğazın arka duvarının bazen mikrobik, bazen metabolik, bazen de çalışılan ortamın ısısına, tozuna bağlı olarak reaksiyon göstermesiyle ortaya çıkıyor.

Belirtileri: Hastalık, kişilerde beslenme alışkanlığı ve sigaranın yanı sıra, midedeki asit problemlerine kadar değişik nedenlerden oluşabiliyor. Farenjit ortaya çıktığında, ses kısıklığı, boğazda kuruluk, yanma, ağrı, yutkunma zorluğu, toz ve yiyeceklere karşı hassasiyet gelişiyor. Hastalığın seyrinde belirli bir başka hastalık ortaya çıkmasa da, kişinin çalışma performansını ve iş gücünü azaltıp rahatsızlık vermesiyle biliniyor.

Tedavisi: Hastalığın tedavisi yapılırken önce “boğaz kültürü” alınıyor. Bu kültür sayesinde hastalığın “mikrobik” olup olmadığı tespit ediliyor. Bu mikropların bulunup bulunmadığına göre hastalığın tedavisi ilaçla yapılıyor. Prof. Dr. Şehitoğlu, “Hastalık eğer mikrobik değilse sıvıyla, mide problemleri varsa düzeltilmesiyle, sinüzite bağlı akıntı varsa bu akıntının tedavisiyle mümkün oluyor” diyor. Tedavide sigaranın kesilmesi çok önemli; alkol, çok acılı ve ekşili gıdaların tüketilmesi ise hastalığın iyileşmesini önlüyor.

SİNÜZİT
Başımızın içindeki kemiklerin arasında bulunan “sinüs” boşluklarında enfeksiyon oluşması sonucunda “sinüzit” hastalığı ortaya çıkıyor. Genellikle üst solunum yolu enfeksiyonları sonrasında oluşan “sinüzit” hastalığı, alerjisi olan, tozlu ve asitli ortamlarda çalışan kişilerde daha fazla görülüyor. Bu arada nadiren de olsa doğumsal veya sonradan oluşmuş “travmalar”ın etkisiyle deformite gelişen kişilerde de ortaya çıkabiliyor.

Belirtileri: Sinüzitte, sürekli baş ağrısı, mevsimsel değişikliklere bağlı olarak görülen iki kaşın arasında, yanaklarda ve alın bölgesinde şiddetli ağrı, burundan gelen şeffaf akıntı, soğuk havanın etkisiyle oluşan sızlama gibi belirtiler ortaya çıkıyor. Bu arada yanaklardaki sinüzitlerin temelinde enfeksiyonların yattığını belirten Prof. Dr.Şehitoğlu, daha çok kış aylarında rastlanan sinüzitin yazın denize dalan kişilerde de görüldüğünü belirtiyor.

Tedavisi: Öncelikle sinüslerin burna açılan bölgesindeki tıkanıklığı açmak gerekiyor. Tıkanıklığı giderici ilaçlar veriliyor. Bol sıvı alınıp sekresyon azaltılmalı. Hastalık ileri safhadaysa antibiyotik kullanılıyor. Daha ileri safhadaysa değişik cerrahi müdahaleler yapılıyor. Eğer akut safhadaysa antibiyotik, kronikse cerrahi müdahale uygulanıyor. Sinüzit tedavisi olan kişi yeniden sinüzit olabilir. Bu nedenle ameliyattan sonra da dikkat edilmesi gerekiyor.

ZATÜRRE
Alt solunum yolu hastalıkları arasında en sık rastlanan hastalıkların arasında yer alan “zatürre” hakkında bilgi veren Acıbadem Hastanesi Bakırköy Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Süha Alzafer, hastalığı “akciğer iltihabı” olarak tanımlıyor. Tıp dilinde “pnömoni” olarak adlandırılan “zatürre” hastalığında, akciğerlerde bulunan hava keseciklerinin iltihabi bir sıvıyla dolduğunu ve akciğerlerin oksijen alışverişi bozuluyor. Hastalık bakteriler, virüsler, mycoplazma, pnömosistis gibi mikroorganizmalar ile görülüyor.

Belirtileri: Türlerine göre belirtileri değişiyor. Bakteriyel zatürrede ateş, titreme, öksürük, sarı yeşil renkte veya kanlı balgam, göğüs ağrısı ve terleme olabiliyor. Virütik zatürrede ateşin yanında başağrısı, kuru öksürük, kas ağrısı ve halsizlik gibi gribal enfeksiyon belirtileri görülebiliyor. Mycoplasma zatürresinde ise en yaygın şikayet öksürük.

Tedavisi: Nedene, hastanın yaşına, altta başka kronik bir hastalık bulunup bulunmamasına göre “tedavi planı” yapılıyor. Genç ve sağlıklı erişkinlerde bakteriyel, mycoplasma ve ricketsia enfeksiyonlarında “antibiyotik” kullanımı tedavide başarı sağlıyor. Viral zarürrelerde iyileşme kendiliğinden olabiliyor.

Zatürre hastasının ateşi düştükten sonra antibiyotik tedavisine doktorun önerdiği süre devam edilmesini söyleyen Dr. Alzafer, şöyle konuşuyor: “Antibiyotiklerin yanı sıra ağrı ve ateş için parasetemol veya nonsteroid antiinflamatuvar ilaçlar, balgam söktürücü ilaçlar, kanda oksijen düzeyi düşerse oksijen tedavisi veriliyor.

Hastaların diyetine dikkat etmesi ve günde en az 8 bardak su içmesini öneriyoruz. Bu arada antibiyotik verdiğimiz halde hastanın ateşi 3 gün yüksek seyredebilir. Eğer 3’üncü günden sonra ateş hala yüksekse, doktora danışmak gerekir.”

Zatürre aşısı ise özellikle kalp, akciğer, kan, böbrek ve diyabet hastaları, dalağı alınmış kişiler, 65 yaşın üzerindekiler ve bakımevi gibi yerlerde yaşayanlar gibi yüksek risk taşıyan kişilere yapılıyor. Dr. Alzafer’e göre gebelere ve 2 yaşın altındakilere zatürre aşısının yapılması doğru değil.
kaynak:www.ntvmsnbc.com

2008-11-02

ŞİFALI SULAR (KAPLICA ve İÇMELER)FAYDALI OLDUKLARI HASTALIKLAR

Kaplıca Mevsimi: Bölgenin iklim şartları dikkate alınarak tespit edilir. Genelde memleketimizde yerleşmiş kaplıca ve içmelerin mevsimi 15 Mayıs - 15 Eylül arasıdır.
Kaplıcalarda Tedavi Süresi (Kür): Gerekli faydayı sağlamak için 3 haftalık bir tedavi ve en az 21 banyo tavsiye edilir.
Banyo Zamanı ve Süreler: Banyoya girmeden önce; küçük ve büyük abdest yapmak, banyoda hareketsiz durmak gerekir.Banyodan çıktıktan sonra da; kurulanılmaz, havlu veya bornoza sarılınır, ılık odada 1 saat kadar yatılır. Bu süre içinde, vucûd terler. Sonra giyinilir ve 1 saat kadar daha aynı odada kalınır.Birinci Banyo; kahvaltıdan önce aç karnına veya kahvaltıdan 1 saat sonra,İkinci Banyo; akşam yemeğinden 2 saat önce alınması halinde azami derece fayda sağlanır.Banyoda kalma süresi: İlk gün 10 dakika; sonrakilerde ise, hastanın bünyesine ve hastalığa göre, 12-20 dakika arasındadır.
İçme Kürü: Kronik hastalıklarda tavsiye edilir. Süresi 3-6 hafta olmalıdır. Birinci gün; aç karnına bir defada 6 su bardağı (1.5 litre); ondan sonraki günler; sabah, öğle ve akşam yemeklerinden yarım saat önce ikişer su bardağı içilir.
HASTALIKLAR
* Böbrek ve idrar yolları hastalıkları: Kronik ve ödemsiz böbrek iltihabları, mesane iltihabı, idrar taşlarıyla ilgili hastalıklarda; karbonatlı, hidrokarbonatlı sulardan faydalanılır. Bu suların prostata iyi geldiği tespit edilmiştir.
* Deri Hastalıkları: Bütün deri hastalıklarında; tuzlu, kükürtlü ve çamurlu sulardan faydalanılır.

* Hormonel hastalıklar: Bu hastalıklara, radio-aktiviteli sular iyi gelir.

* Göz Hastalıkları: Kükürtlü ve iyodlu sulardan faydalanılır.

* Kadın hastalıkları: Bu konuda doktor tavsiyesi olmadan kaplıca tedavisi uygulanması doğru olmaz. Ateşli kadın hastalıklarında ve hamile kadınlarda kaplıca tedavisi son derece dikkatli ve mutlaka hekim gözetiminde yapılmasında fayda vardır. Bunların dışında Aybaşı bozuklukları, kronik rahim hastalıklarında; kükürtlü, çamurlu ve radio-aktiviteli sulardan faydalanılır.

* Kalb ve kandolaşımı hastalıkları: İleri derecede kalb, kan dolaşımı ve damar sertliğide kaplıca tedavisi uygulanmaz. Diğerleri için tuzlu, iyodlu ve radio-aktiviteli sulardan faydalanılır.

* Mide ve bağırsak hastalıkları: Ağır mide nezlesi, mide tümörü, sifilitik gastrit ve pilor daralmalarında kaplıcalardan faydalanılmaz. Kronik gastrit, kronik bağırsak nezlesi, bağırsak gazları, hazımsızlık ve kronik kabızlıklarda ise; hidrokarbonatlı, sülfatlı sulardan faydalanılır.

* Romatizmal hastalıklar: Akut ve ateşli romatizmada, kaplıca tedavisi uygulanmaz. Kronik romatizmada ise; tuzlu, karbonatlı, sülfatlı, kükürtlü, radio-aktiviteli ve çamurlu sulardan faydalanılır.

* Safra kesesi ve Karaciğer hastalıkları: Safra kesesi, karaciğer, pankreas hastalıklarında; karbonatlı, hidrokarbonatlı ve sülfatlı sulardan faydalanılır. İleri safhadaki Siroz'da kullanılmaz. * Sinir sistemi hastalıkları: Siyatik, lumbago, nevralji, nevrasteni, psikasteni ve nevroz gibi sinir hastalıklarında; tuzlu, çamurlu ve radio-aktiviteli sulardan faydalanılır.

* Solunum yolu hastalıkları: Astım, bronşit gibi solunum yolu hastalıklarında; tuzlu, iyodlu ve kükürtlü sulardan faydalanılır. İleri derecedeki verem, damar sertliği ve kalb hastalıklarında kullanılmaz.

* Şeker hastalığı: Sodyum bikarbonatlı sulardan faydalanılır.

Şifalı suların bulunduğu iller

ADANA, AFYON, AĞRI, AMASYA, ANKARA, ANTALYA, AYDIN
BALIKESİR, BİLECİK, BİNGÖL, BURDUR, BOLU, BURSA, ÇANAKKALE.
ÇANKIRI, ÇORUM, DENİZLİ, DİYARBAKIR, ERZİNCAN, ERZURUM, HAKKARİ, HATAY, MERSİN (İÇEL), İSTANBUL, İZMİR, KARS, KAYSERİ,KIRŞEHİR, MALATYA, MANİSA, KAHRAMANMARAŞ, MARDİN, MUĞLA, NEVŞEHİR, NİĞDE, ORDU, RİZE, TOKAT, VAN, YOZGAT.


KAYNAK: SAĞLAM, Vedat; Şifalı Bitkiler ve Reçeteleri Şifalı Sular ve Kaplıcalar